Trump "ın ilk iktidarı döneminde fazla bir Türk dostu denemez.Türkiye"nin F 35
projesinden çıkarılışından tutun Suriye"deki YPG ve diğer Türkiye düşmanı ne
kadar terör örgütü varsa bunlara destek verdi.
Yarışın yakın geçeceği, sayımın uzun sürebileceği, itirazların söz konusu
olabileceği, sonucun bir iç-savaşa bile yol açabileceği konuşuluyordu.
ABD seçiminde bu beklentilerin hepsi yanlış çıktı: Donald Trump rakibi Kamala
Harris karşında itiraz edilemeyecek bir zafer kazandı.
Yalnız kendisi başkan seçilmekle kalmadı, Kongre’nin iki tarafında da çoğunluğu
partisine kazandırdı.
Amerika sorgusuz sualsiz “Trump ülkesi” oldu.
Tablonun böyle olacağı, sandıklar açılır açılmaz zafer konuşması yapması
beklenirken, Harris’in karargahının daha gecenin ilk saatlerinde boşalmasından
anlaşılıyordu.
Bir de, Demokratlar’ın zaferinin ilânını bekleyen ekran yorumcularının yüzlerine
yansıyan yenilmişlik ifadesinden...
Trump Beyaz Saray’daki ikinci ikameti sırasında ülkesini istediği istikamete doğru
yönlendirmede hiçbir engelle karşılaşmayacak.
Potansiyel engelleri, zaferini kutlama konuşmasında, isimlerini de vererek tehdit
etti.
Özellikle de ‘düşman’ diye andığı muhalif medyayı...
Oylarıyla ülkelerini Cumhuriyetçi Parti’nin kırmızı rengiyle donatan seçmenler,
istediklerine kavuştular. Bundan sonrası onları ilgilendiriyor.
Yalnız onları mı?
ABD’de başkanlığa yeniden Donald Trump’ın gelmesi Türkiye dahil dünyanın her
tarafındaki ülkeleri ve o ülkelerde yaşayan insanları da ilgilendiriyor...
Trump sıradan bir politikacı değil. Aslına bakılırsa, Trump ‘politikacı’ bile sayılmaz.
Kendine has fikirleri olan, aynı fikirlere sahip geniş bir kadroyu -Neo-Con’ları-
arkasına alan ve projesiniABD gibi gücü sınırlarını aşan bir ülkenin başkanı olarak
dünyaya dayatmak arzusunda bulunan bir ‘ideolog’ o...
Bunu sağlamak için de, her yolu deneyen ve her imkanı kullanan, gerekirse yalana
başvurmaktan da çekinmeyen biri...
İlk döneminde (2016-2020) projesini hayata geçirmeye çalışmış, yenildiğinde,
tamamlayabilmek için taraftarlarını isyana teşvik etmekten de çekinmemişti.
Şimdi bu ikinci dönemi ve seçmenler kendisine eskisinden daha büyük bir güç
sundular.
Günün sorusu şu: Sandığın sağladığı dört yıl sürecek bu gücü Trump nasıl
kullanacak?
BD’de yapacaklarını da elbette izleyeceğiz, ama ülkemizin tam ortasında
bulunduğu geniş coğrafya ile ilgili tasavvurları hiç kuşkusuz daha önemli.
Avrupa ile ilişkiler? NATO ile?
Ya Ukrayna’nın savaşı?
Ortadoğu’da ‘İbrahim Mutabakatı’ ile zorladığı yapılanma, İsrail’in Hamas’ı yok
etme projesi duvarına çarpınca, çok rahat ‘3. Dünya Savaşı’na dönüşebilecek bir
bölgesel çatışmayla işlevsizleşiverdi.
İsrail’in ölüm kusan azgın saldırganlığına göz yumacak ve savaşın yayılmasına mı
yol açacak, yoksa Gazze’de ateşkese onun sayesinde mi ulaşılacak?
Ve tabii bizim ülkemizi -Türkiye’yi- doğrudan ilgilendiren konularda neler
yaşanacak?
umhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ilişkilerinin bir dargın bir barışık sürdüğü biliniyor.
Dargınlık döneminde Türkiye’ye yaptırımlar gelmiş, ikili ilişkiler zora girmişti.
Barışık olduğunda bile, ancak çok yakın arkadaşlar arasında kullanılabilecek
sorunlu bir dili yazışmalarına yansıtmıştı Trump.
Trump’ın başkan seçilmesini isteyen ülkelerin ön sıralarında yer aldığımız
kamuoyu yoklamalarına yansıdı.
Umarım, Trump’lı ABD’nin Türkiye’ye ve yakın coğrafyasına dönük muhtemel
politikalarının artı ve eksileri şimdiden hesaplanmaya başlanmıştır.