Alim Şahin köşesinde şunları ifade etti:
''Önce şantajcı damgası vurarak altyapı oluşturuldu, sonra hazırladıkları kumpasla tuzağa çektiler.
Her şeyiyle resmi çalışan, gayri meşru hiç bir işi olmayan, yaptığı işler karşılığında faturasını keserek devlete vergisini ödeyen, daha önce herhangi adli suçu olmayan, böyle olaylara temessül etmeyen, on yılladır kendi şirketiyle ve çalışan bir çok kişiye ekmek veren, basın yasasına dair haklarını elde eden, çalıştırdığı kişilere de aynı hakları sağlayan bir medya şirketinin sahibi Necmi İnce.
Yaşanan en son olay gösterdi ki, gazeteci meslektaşımız an be an adliye ve emniyet müdürlüğüne gidişinde öyle bir organize taraflı medya ekibi vardı ki, İznik’ten Bursa ya bir saatlik mesafeyi jet hızıyla alıp suçu sabit olup olmadığına bakmaksızın şantajcı yaftası vurmak üzere mikrofon uzatarak kasıtlı sorularla zor duruma sokmaya çalışanlar oldu.
Oysa çıkarılan bir yasada (yasak) suçu mahkemece sabit olduğu netleşmeyen bir kişinin şerefiyle onuruyla oynanamazdı.
Zaten Necmi İnce yaptığı açıklamanın birinde gazeteci olduğu için burada olduğunu, yaptığı haberlerden dolayı iftira ve kumpas sonucu gözaltına alındığını ve herhangi bir suç işlemediğini söylemişti.
Ama gelin görün ki, henüz belgeleri ve bilgilerini açıklamadan ilk nöbetçi mahkeme de tutuklanarak talimatlı operasyon sonucunda haksız yere ceza evine gönderildi.
Zaten bu mağduriyette ilk mahkeme de “şartsız yani adli kontrolsüz” direkt tahliyesini verdi.
Hatta bu karar sonrasında mahkeme de karşı tarafın avukatları “Necmi bey serbest bırakılacak ise müvekkillerimizle alakalı haber yapılmasın” şerhi konulmasını istediler.
Tabi ki basın özgürlüğü kısıtlaması nedeniyle mahkeme kabul etmedi.
Aslında bu olaydan önce bazı güruhlar Gazeteci Necmi İnce ve medyasını bitirmek için şantajcı yaftası vurarak kamuoyunda itibarsızlaştırmaya çalıştılar.
Şimdi bazı zevatlara soruyorum: Siz gazete çıkarırken ya da medyanızı ayakta tutmak için hangi kaynakları kullanıyorsunuz. Belediyeler, iş dünyası ve benzeri kaynak getiren reklam kullanmıyor musunuz. Belediyelerden her ay bütçe akıtılan medya kurumları sizce ne kadar etik çalışıyor? Hah işte siz ne kadar etik iseniz İnce Medya da o kadar etiktir.
Kısa sürede Bursa’da yer edinen, kendinden söz ettiren İnce Medya birilerinin yaptığı organizasyonla sözde uyduruk bir etik kurulu kurulmuş ve o uyduruk etik kurul tarafından hak edişleri olan gazetecilik haklarını elinden almaya ve iptal ettirmeye çalışılmıştı.
Halbu ki; isteseniz de istemeseniz de Sayın İnce on yıldır bu meslekte şirketi olan ve sayısız kişiye ekmek veren bir gazetecidir..
Yani yasanın tüm kural ve kaidelerini yerine getiren bir gazetecidir.
Anlamayanlara bir daha söylüyorum.
“GA ZE TE Cİ DİR”
Daha dün mesleğe başlayanlar kendilerini gazeteci sanıyor da Basın yasası çerçevesinde tüm talimatları yerine getiren kişi mi gazeteci olmuyor.
Bu organizasyonda şer cephesinin kurdukları tuzak boşa çıkmış başarıya ulaşamamıştı.
Sonucunda göz altı olayının cereyan etmesiyle birlikte başarıya ulaştıklarını sananlar sosyal medyada bayram edercesine paylaşımlar yaparak kişinin şerefi ve onuruyla hadsizce oynamaya kalktılar.
Ama kamuoyuna pompaladıkları bu sahte organizasyon çok uzun sürmeden yargıdan tokat yedi.
Necmi İnce olayının kamuoyuna yansıtıldığı gibi olmadığı anlaşıldı.
Sosyal medya da ellerini ovuşturarak paylaşımlar yapanların kısa sürede şartsız tahliyeyi duyunca tek kelime etmemesi dikkat çekiciydi.
Özellikle bu olayın gerçek yüzünün anlaşılmasıyla birlikte Gazeteci Necmi İnce‘ye sayısız tebrik ve mesajların gittiğini de hatırlatmak isterim.
Yani burada birilerini kurdukları haksız tuzaklar attıkları iftiralar Türk yargısından çok sert şekilde dönerek yüzlerine çarptı.
Ama bu olaydan önce kayısından köşesinden haberim olsaydı Sayın İnce’ye kesinlikle girmemesini tavsiye ederdim.
Oysa sayıları üçü beşi geçmeyen besleme gurubu habire iftira pompalayama çalışırken, Necmi İnce’nin her şeyi belgeleriyle ortaya koyması bu kervana katılmak isteyen bazı kirli kafaları da kuma gömmüş oldu.
Vatandaşlar haksızlığa uğrayan ve büyük organizasyona kurban edilmeye çalışılan Necmi İnce’ye sosyal medya da büyük destek çıkarken kendisine başından beri inandıklarını söylediler.
Bu arada bu olayların en başı olan ve kendisini gazeteci sanan, yüzünde utanma duygusundan eser olmayan biri her yana oynayarak adeta kendi güvenirliğini de sorgulatmış oldu.
Biraz olsun dik duramayan, çizgisini belirleyemeyen, menfaat için hem sağa hem sola hem orta da hülası nerede oynayacağını şaşıran karakter yoksunu hala arka planda kendince işler çevirdiği bilgisini ediniyoruz.
Bu arada hatırlarsanız bazı yüzsüzler kendi meslektaşlarını yarı yolda bırakıp bazı haberleri kimin yaptığını açıklamadan birbirlerini satan ve bu haberleri yapan ve haberleri kimin yaptığını da ne hikmetse hala açıklayamayanlar utanmadan sıkılmadan konuşabiliyorlar.
Sözde gazeteci diye geçinen bazı tiplerin ise o kadar rezillikleri ortaya çıkmasına rağmen Necmi İnce’ye kurulan kumpastan sonra Bursa medyasına ayar çekmeye çalıştılar. Ve ona buna çamur atan ve asıl nifak tohumlarını ekenler meydanlarda şu an için geziniyorlar.
Ama bu aşamadan sonra millet kimlerin ne olduğunu çok iyi biliyor.
Şunu da merak etmiyorum değil.
Necmi İnce, iftira ve kumpasına dahil olan ve arkasından ileri geri yazanları cevapsız bırakmaz.
O kişilerle ilgili belge bilgi paylaşıp “bunlar sütten çıkan ak kaşık mı” diye sorarsa şaşırmam.
BURSA MEDYASI NEREYE GİDİYOR?
Necmi İnce olayından sonra şu bir kez daha göründü ki muhalif yazılardan, hata ve yanlışların eleştirilmesi adına aslında amaç hataların düzeltilmesi anlamı taşıyan yazılardan özellikle siyasetçilerin rahatsız olduğu ve bu olay birilerinin basın çalışanlarına aba altından sopa gösterme çalışmasına neden oldu.
Yani Bursa medyasında hiç kimse olumsuz eleştiri tenkit edici yazı yazmaması gerektiği, yazılması halinde “aynı kumpasla karşı karış kalabilirsiniz” mesajı verildi.
Zaten Bursa medyasında eleştiri tenkit olarak gazetecilerin yazı yazmaya çekindiği ve birileri tarafından işinden gücünden edileceğini biliyoruz.
Bunun en belirgin örneğini defalarca yaşadım yaşıyorum.
Zira dürüstlükten başka hiç bir art niyetimiz olmamakla birlikte vicdan muhasebesi yapmak ve Allah korkusu taşıdığımızı belirtmek isterim.
Sadece ve sadece dürüst olduğumuz için işimden gücümden çalıştığımız kurumlardan edenlerin Allah korkusunun olmadığını anladık.
Ama “rızkı veren HÜDA’dır” inancıyla dürüstlüğümüzden taviz vermemeye çalışıyoruz.
Tabi ki insanız ve yanlış yapabiliriz, hatamız olabilir. Sonuç ta nefis taşıyoruz.
Ama “eşimin, çocuklarımın, evimin iaşesini karşılamak için gerekirse taşı sıkmak ve suyunu çıkarmak için Rabbim den güç vermesi için dua ediyorum.
Her kim çocuklarımın rızkından oynamış ve de oynamaya devam ediyorsa onu sadece ve sadece Allah’ıma havale ediyoruz.
Bir nevi her yönden çoluk çocuğumun rızkının elinden alınmaya çalışılmasını Rabbim edenlerin yanına asla bırakmayacağını biliyorum.
Ona dayanıyor ona güveniyorum.
Düşmez kalkmaz bir Allah’tır.”
Bakın COVİD-19 nedeniyle akşamdan sabaha ne canlar gidiyor.
Bu nedenle Rabbim’den önce sağlık sonra helal kazanç diliyorum. Helalime el uzatmaya kalkanları da hesap sormasını istiyorum.
Ne yazık ki Bursa’da yerel yönetimlerde belediyeler öyle bir hale geldi ki, “olumsuz haber yaparsanız reklam vermem, eleştirirseniz reklam vermem. Zaten biz solculara Ak Parti ve REİS karşıtlarıyla birlikte çalışıyoruz tavrı geliştirenler nefislerine yenik düşüp REİS’in partisini hızla cüceleştirip yok olmanın eşiğine getirdiler.”
Şimdi bu kapsamda Bursa medyası karar vermesi lazım.
“Gerçek gazetecilik mi yapacağız yoksa birilerinin istediğini mi yazacağız.”
Özellikle STK’lara sorum: Neden bu durumları es geçer çıkıp bir açıklama yapmazlar.
Bu nasıl basın bu nasıl özgür medya bu nasıl basın ilkeleri etiği.
Sonuç itibarıyla Bursa medyası her geçen erimeye devam ederken kendi kendinin adeta ipini çekiyor.
Üç beş kişinin himayesinden tek ses gazetecilik çemberi oluşturulmuş iki dudak arası yaparsan yapacaksın.
He.. tamam iyi öyle yapalım da Bursa’nın hiç mi sorunu yok kardeşim?
Çözülmeye bekleyen daha yaşanabilir sorunlarını bizler yazmayacaksak kimler yazacak?
İşte deprem gerçeği kapımıza dayandı.
“Dönüşüm” diyoruz adamlar “sus uyandırma kerizleri” diyorlar.
Bunun vebalini kim ödeyebilir.
Yarın Bursa yerle bir olursa bunun vebalini kime soracaksınız?
Medya çalışanları üzerine düşeni yapmazsa, siyasiler üzerine düşeni yapmazsa yarın enkazların altında kalacak olanlar kimdir sormak istiyorum.
Sorular çoğaltılabilir.
Velhasıl Bursa medyası bu saatten sonra kafasını kuma gömeceğini bundan sonra tarafsız ve özgürce kamuoyu vicdanının istedikleri sıkıntıları sorunları gündeme getirerek siyasetçilerin değil halkın yanında yer alması gerekmektedir.
Ha birileri paranın ve kendine göre gücün yanında yer alacaksa takdir onların. Bunun en güzel cevabını da Bursa halkı verecektir.
Ama unutulmasın “en büyük güç Allah’tır”
Karınca misali safımız belli çizgimiz belli yönümüz belli yüzümüz aktır.
Kalın sağlıcakla.''