2002 den bu yana Tarikat ve Cemaatler bir türlü eğitimden ellerini çekmediler.
Şunu iyi biliyorlar.
Bir devlet en iyi şekilde eğitim sisteminin bozulması ile yıkılır.
Onun için göreve gelen bakanlar bunların istediklerini yapmayınca görevden
uzaklaştırmayı başardılar.
Ama bunlara gerçekten direnen bakan bu Devlete büyük hizmet etmiş ve bu
memleketin çocuklarına bu devlete ve bu millete bir gelecek sağlamış olacaktır.
Türkiye’nin en temel meselelerinden birisinin eğitim olduğunu artık hepimiz
biliyoruz. Kuşkusuz bu sadece bugünün sorunu değil, uzun yıllardan bu yana
maalesef Türkiye kalkınmış ülkelerin çok önceden hallettiği eğitim meselesine
modern ve köklü çözümler üretebilmiş değil.,
Ama bir gerçek var ki 22 yıldır yönetimde olan AK Parti iktidarı, uzun yıllardır var
olan soruna çözüm üretemediği gibi problemi daha da derinleştirmiş bulunuyor.
Evet bu iktidar gösterişli binalar yaptı, neredeyse kasabalara kadar her yerde
yüksek okul ve üniversiteler açtı ama ne yazık ki hem kalite hem de model
anlamında çağı yakalayabilecek bir eğitim sistemi inşa edemedi.
Bugün itibariyle Türkiye’nin eğitimdeki en temel meselelerinden birisinin “fırsat
eşitliği” olduğunun altını çizmek gerekiyor. Unutmayalım, zaman zaman farklı
açılardan eleştirsek de Cumhuriyet’in en büyük başarısı eğitimde fırsat eşitliğini
sağlamış olmasıdır. Üzülerek ifade etmek gerekirse, bugün aynı fırsat eşitliğinin
var olduğunu söylemek mümkün değil.
Bugün ilk okuldan üniversiteye kadar eğitim sistemimizin fotoğrafını çektiğimizde
karşımıza çıkan manzaranın, kelimenin tam anlamıyla iç acıtıcı olduğunu itiraf
etmemiz gerekiyor. Bir kere her kademedeki devlet okullarının büyük bir
bölümünün çağdaş eğitim kalitesini yakaladığın söylemek mümkün değildir.
Hal böyle olunca, Türkiye’de eğitimde ‘fırsat eşitliği’nden söz etmek ne yazık ki
mümkün değildir. Kısacası 22 yıllık AK Parti iktidarında eğitimdeki kalite açığı
büyüyerek devam ediyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da geçtiğimiz
yıllarda yaptığı bir konuşmada “Eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz
ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum” itirafında bulunmuştu.
Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın geçtiğimiz günlerde ‘Türkiye Yüzyılı
Maarif Modeli’ tanıtım programında yaptığı konuşmadaki sözleri eğitimde fırsat
eşitsizliğini gösteren ibret verici bin nitelik taşıyor. Yeni müfredata yönelik gelen
eleştirilerin ‘ideolojik’ olduğunu belirten Erdoğan, kendisinin de baba olduğunu,
dört çocuğunun dördünün de İmam Hatip mezunları arasında yer aldığını
anlatarak şu ifadeleri kullandı: “Bunların içinde Harvard’ı bitiren var, London
School of Economics’i bitiren var. Demek ki bak oluyor. Buraları bitirdiler. İmam
hatipten oralara geçtiler. Ben bu evlatlarımla iftihar ediyorum.”
Cumhurbaşkanının da altını çizerek ifade ettiği gibi bazı Türk çocukları Harvard’ta,
London School of Economics’te okuma imkanı bulurken, bazıları ülkenin büyük bir
bölümünde akademik kariyeri bile olmayan hocaların ders verdiği sıradan
üniversitelerde okumak zorunda kalıyorlar
İyi güzel de Türkiye’de kaç ailenin ekonomik olarak Harvard benzeri okullara
erişim imkanı olabilir ki... Herhalde bu imkana sahip olan ailelerin sayısı bir elin
parmaklarıyla sınırlıdır.
Keşke mümkün olabilse... Elbette herkesin Harvard’a gitmesi gerekmiyor. Ancak
hemen belirtelim devlet, fırsat eşitliği temelinde bu ülkenin bütün gençlerine kalite
standartları yüksek bir eğitim sunmak zorunluluğu vardır.
İtiraf etmek hepimize zor gelse de gençlerimize daha güzel bir geleceğin kapılarını
açabilmemiz için, cumhurbaşkanı dahil hepimizin aklına Harran değil, Harvard
üniversitesi geliyor. Aslında hepimiz kalitenin farkındayız, ama ne hikmetse
okullarımızı kaliteye göre değil, ideolojik önceliklerimize göre şekillendiriyoruz.
Eğer bilimde ve teknolojide rekabetin üst düzeyde seyrettiği bir dünyada
gençlerimize fırsat eşitliği içinde kaliteli bir eğitim imkanı sağlayamazsak, bilelim ki
gelişmiş dünya ile hiçbir alanda rekabet etme şansımız olmayacaktır.