Bugün Dünya’nın adeta sus pus kesildiği, insanların yaşanan zulme gözlerini kapadığı, medyanın ambargo koyduğu, biz Müslümanların ise çaresizlik içinde takip ettiği Doğu Türkistan’dan ve Uygur Türklerinden bahsedeceğiz.
Bugün, vahşi kapitalizmin ve zulmün bir diğer temsilcisi Çin Halk Cumhuriyeti’nin insanlık dışı uygulamalarını kamuoyuna açıklamış olacağız.
Bizler; kimden gelirse gelsin ve kime yapılırsa yapılsın bütün zulümlerin karşısında ve tüm mazlumların yanında yer alırız.
Zira, Bu çağda Biz Müslümanların en önemli vazifesi; toprakları ve egemenlik hakları gasp edilmiş halkları topraklarına ve haklarına yeniden kavuşturmak olmalıdır.
Bizler, Dicle’nin kenarındaki kuzuyu dolar karşılığında Kurtların insafına terk edemediğimiz gibi Yuan karşılığında da Doğu Türkistan’ı Çin zulmüne terk etmeyeceğiz.
Sonuçları ne olursa olsun bu duruşumuzdan asla taviz vermeyiz.
Tıpkı;
"Ben doğrunun peşindeyim, kimin söylediği fark etmez. Adaletin yanındayım, kim için veya kime karşı olduğu önemli değil" diyen Malik El Şahbaz,
“Her şey olup bittiğinde hatırlayacağımız şey düşmanlarımızın kötülükleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.” Diyen Aliya İzzetbegoviç,
“Zulüm bizdense ben bizden değilim” diyen Rachel gibi…
Değerli Basın mensupları;
Doğu Türkistan, Çin topraklarının dörtte biridir ve sekiz ülkeye sınırı bulunmaktadır. Bu açıdan tarihsel olarak bakıldığında bölge Çin için yabancıların istilalarına karşı bir tampon bölge görevi görmüştür.
Doğu Türkistan petrol, uranyum, demir, kömür, altın, volfram, tuz, doğalgaz gibi stratejik yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip bir bölgedir.
Doğu Türkistan’ın Taklamakan çölünün ilerisinde ve Çin Seddinin arkasında kalan tek toprak parçası olması sebebiyle; Çin işgal ettiği bu toprakları Batıya açılan penceresi konumunda görüyor ve bu stratejik konumu Doğu Türkistan’ı Çin için vazgeçilmez hale getirmektedir.
Petrol zenginliğinden dolayı “Umut Denizi” olarak adlandırılan Tarım Havzası’nın 10 milyar tonun üzerinde petrol kapasitesi olduğu ve bölgede yapılan araştırmalarda, Doğu Türkistan topraklarında 300 milyon ton petrol ve 220 milyar metre küp doğal gaz kapasitesi olan 13 yatak olduğuna işaret edilmektedir.
Çin sanayisi için hayati önem taşıyan, Orta Asya Türk Devletlerinden gelecek herhangi bir boru hattının doğal güzergahı Doğu Türkistan olacaktır. Böyle bir taşıma sisteminin Çin için sağlıklı ve güvenilir olmasının en garantili yolu ise Doğu Türkistan’ın kendi denetimi altında bulunmasıdır.
Çin’in yer altı zenginliklerinin dörtte üçü Doğu Türkistan topraklarında bulunmaktadır. Çin topraklarında çıkarılan 148 çeşit madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan’da yer almaktadır.
Doğu Türkistan’da 2 trilyon ton kömür havzası olduğu belirlenmiştir. Bu da Çin’in toplam kömür rezervinin yarısını oluşturmaktadır.
Sıralamış olduğumuz ekonomik, stratejik ve demografik sebeplerden ötürü Çin Halk Cumhuriyeti azılı dişlerini ve pençelerini Doğu Türkistan’a ve Uygur Türklerine geçirmiştir.
Bugün Doğu Türkistan’da neler oluyor diye baktığımızda;
Doğu Türkistan 200 yılı aşkın bir süredir Çin Halk Cumhuriyeti’nin zulmü altındadır. 7,5 milyondan fazla olan Uygur Türkleri zalimlerin ambargosu altında hayatlarını idame ettirmektedir.
5 Temmuz 2009’da yaşanan katliam dâhil olmak üzere katliamlar, yargısız infazlar, keyfî gözaltı, keyfî tutuklama, işkence ve idam cezaları ile doğum kontrolü politikası nedeniyle gerçekleşen ölümler ve nükleer denemelerden kaynaklı yaşam hakkına yönelik ihlaller sistematik olarak devam etmektedir.
Tek tipçi anlayışla özellikle Uygur olanlara ve Müslüman olanlara hayatın her alanında ve hassaten kamu kurumlarında hizmet alan veya veren pozisyonunda ve sokakta da ayrımcı politikalar, fiiller uygulanmaktadır.
Uygur dilinin yasaklanması, kısıtlanması ve diğer ihlaller işgal süreci ile başlamıştır. Otonominin sözde kalması nedeniyle de Uygur dili, dini, Uygur kimliği açısından sorunlar devam etmektedir. Ana dilin kullanımının kısıtlanması; ana dilde eğitimin yasaklanması Doğu Türkistanlıların en fazla dile getirdiği ihlaller arasındadır.
Demografik yapının değişmesi, zorunlu göç ve yerleşim politikaları sonucunda çok sayıda insan yerinden edilmiştir. Ülkede özellikle Müslüman Uygurlar için gerek temel hak ve özgürlükler yönünden gerekse temel insani ihtiyaçlar yönünden ciddi sorunlar söz konusudur. Çinlilerin Uygur bölgelerine yerleştirilmesi önemli bir sorun kaynağıdır.
1949 yılında Doğu Türkistan bölgesindeki Uygur nüfusunun genel nüfusa oranı %90'ın üzerindeydi. Bugün ise bu oran %45'e düşmüş durumdadır. Çinlilerin oranı ise %40 dolaylarındadır.
İfade özgürlüğünün kısıtlanması; haber alma, iletişim ve bilgi edinme özgürlüğünün kısıtlanması sadece Doğu Türkistan ve Çin içerisinde yaşayanlarla ilgili değil dünyanın dört bir yanındaki herkese yönelik bir ihlaldir.
Çin’in uyguladığı baskıcı politikalar, bölgeye uluslararası ulaşımı, insani yardımların girişini ve hak ihlallerinin yerinde tespitini imkânsız hâle getirmektedir.
Doğum kontrolü politikası, zorunlu kürtaj, genç kızların zorunlu işçi olarak çalıştırılması, Doğu Türkistanlı kadınların fuhşa zorlanması gibi ihlaller ise özellikle kadınların yoğunlukla maruz kaldığı ihlaller arasındadır.
Uygur halkının yaşadığı bu sıkıntıları her türlü platformda dile getirecek ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin nasıl bir zulüm uyguladığını her yerde anlatacağız.
Başta kendi yöneticilerimiz olmak üzere tüm Müslüman devlet idarelerini Çin’in uyguladığı zulmü kınamaya ve gerekli diplomatik girişimleri başlatmaya davet ediyoruz.
Saadet Partisi Gençlik Kolları olarak buradan bir kez daha yinelemekte fayda görüyor ve ifade ediyoruz ki bu zulmü asla kabul etmiyoruz ve bu zulmün ve vahşetin sona ermesi için Türkiye çapında ve uluslararası arenada her daim elimizden gelen gayreti göstereceğiz.
Konuşmamızın başında ifade ettiğimiz gibi Filistin, Suriye, Yemen ve bütün mazlumlar bizler için nasıl azizse; Doğu Türkistan ve Uygurlu kardeşlerimiz de bizler için aynı şekilde aziz ve muhteremdirler.
Son olarak tekrar hatırlatmak istiyoruz ki; zulüm asla ebedi olmayacaktır ve kötülük mutlaka hüsrana uğrayacaktır” dedi.