Koronavirüs salgını öncesinde en çok tartışılanlar arasında dünya genelinde hâlihazırdaki sistemde yaşanan sıkıntılar ile ilgili analizler, yorumlar yer alıyordu.
Zira eski düzenlemelerin artık işe yaramadığı ve ekonomiyi yönlendiren kurumların, günümüzün dünyası için yenilenmesi gerekliliğinin özellikle altı çiziliyordu.
Salgın ile birlikte tüm alanlarda olduğu gibi hâlihazırdaki tartışmalar daha da hızlandı. Zira geçen gün “Güle güle küreselleşme” başlıklı bir makale dikkatimi çekti doğrusu… Bununla birlikte, dünya genelinde ekonomi ile ilgili haberler de her geçen gün kötüleşiyor ve derin bir durgunluğun kaçınılmaz olduğu ifade ediliyor.
Tam da bu noktada merak ettiğim; salgının hemen öncesinde hepimizin gündeminde olan ticaret savaşları tartışmalarına ne oldu?
Anlaşılan o ki, bu dönemde “önce benim ülkem” söylemi çok daha içselleştirilecek gibi görünüyor. Hâlihazırda yaşanan salgın şoku ile birlikte ülkeler tırnaklarını birbirlerine karşı daha da görünür kılacak düşüncesindeyim. Bu noktada, yaşanan belirsizlikler ile birlikte kısa vadede “ticarette zorlama dönemi” ile karşı karşıya kalacağız gibi duruyor.
Diğer taraftan son dönem yazılan çizilen çoğu analizde Çin yerine başka ihracat yapabilecek ülkelerin de sürece dâhil edilmesinin önemli olduğu vurgulanıyor.
Buradan anlaşılan baskın bir Çin yerine başka ihracatçı ülkelerinde sürece dâhil edilmesinin planları yapılıyor.
O zaman soru şu: Biz Türkiye olarak bu planlamaya ne kadar hazırız ya da nasıl hazırlanıyoruz?
Hele ki, Nisan 2020 rakamlarına göre, ihracatta bir önceki yılın aynı ayına göre yaşanan yüzde 41,4’lük düşüş bizlere gösteriyor ki, ihracat alanında acil yeni pazarlara, yeni planlamalara ihtiyacımız var!
*
Dün, Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan bir tv kanalına çıkarak çarpıcı açıklamalar yaptı.
Babacan, özetle artık mazeret, laf üretmek yerine iş yapmamızın, üretim yapmamızın gerekli olduğunu ve Türkiye’nin iyi yönetilmediğini belirtti.
Ayrıca, özgürlüklerin olmadığı, düşüncenin önünün kapandığı bir ortamda biliminde yapılamayacağını vurguladı. Ülkenin güvenirliliğini ve itibarını korumanın önemli olduğunu ve krizden nasıl çıkılacağı ile ilgili acilen bir orta vadeli bir planın ortaya konmasının gerekli olduğunu ifade etti.
Babacan’ın tüm röportajını izledikten sonra belirtmek istediğim cümle şudur:
“Yalnız ve fakir bir ülke mi olmak istiyoruz ya da kartların yeniden karıldığı ve karılacağı bugünlerde gelişmiş ülkeler seviyesinde mi olmak istiyoruz.”
Gençler Babacan ne istedi.
Geçtiğimiz gün Gençlerle Babacan buluştu.
İstekler şöyle sıralanıyordu.
Ekonomi ile ilgili yaşanan sıkıntılar ve işsizlik: Ülkemizde her dört gençten birinin işsiz olması, bu sorunun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor elbet… Hele ki salgın sonrasında da olumsuz tablonun daha da artabileceği yorumları yapılıyor.
Özgürlükler ile ilgili olarak, bir gencimizin bir tweet atarken bile korkuyoruz demesi çok çarpıcıydı doğrusu…
Diğer belirtilen sorunlar arasında; “kültürel bozulma, ahlaki yozlaşma ve hürriyet problemi, eğitim, hukuksuzluk, adam kayırmacılık ve kutuplaştırma, sistemlerin değil kişilerin ön plana çıkmış olması, ülkede bir liyakat sorunun olması, kadına şiddet, hayvanlara şiddet ve medya bağımsızlığı sorunu” yer alıyor.
Son olarak da bir gencimizin, “artık ileri dönük bir şey olmadığını görüyorum.” cümlesi derin bir cümleydi doğrusu… Bir anlamda ileriye dönük umudunun olmadığını ifade ediyordu.
Bu cümle sonrasında;
“Umudumu ne zaman kaybedecek gibi olsam, hemen derin bir nefes alıyorum… Üst üste derin nefes almaya devam ediyorum. Ve tekrar umutlarım yeşeriyor…
Umutlarımız yeşerecek genç arkadaşım…”
ERKEN GENEL SEÇİM SÖYLENTİLERİ NAFİLE:
Görüştüğüm tüm AK Parti üst düzey yetkilileri seçimlerin zamanında yapılacağını ifade ederek biz birilerinin kayığına binerek kürek çekmeyiz. Bu zamanda erken genel seçime gitmek akla ve mantığa sığmaz görüşündeler.
Evet:
Bende tecrübelerime dayanarak şunu belirteyim.
Hangi para ile seçime gidilecek.
İşçi, memur ,esnaf, sanayicinin durumu ortada.
Zaten Maliye Bakanı Berat Albayrak son noktayı koydu.