Evet:
Sevgili okurlarım bu hafta liderlik üzerine sizinle bazı yaşadığım anılarımı dile getireceğim.
Şimdi düşünüyorum.
Demirel nasıl bu Milletin BABA'sı oldu.
Ecevit nasıl KARAOĞLA oldu.
Alparslan Türkeş nasıl BAŞBUĞ OLDU
Necmettin Erbakan nasıl Hoca oldu.
1980 Öncesi merhum Başbuğu tanımış ve onun fikirlerini benimsemiş ve Ülkü Ocaklarında yetişmiş bir kardeşinizim.
Başbuğ Erzurum”a geldiğinde Cumhuriyet caddesinde insan seli oluşur ve Başbuğunu görmek için ahali birbirini ezerdi.
O Kürsüye çıktığında Milletini öyle bir selamlardı ki yer yerinden oynardı.
Gittiği her yerin sorunlarını tek tek bilirdi.
Başbuğ kürsüden konuştuğunda halk onu yanında hissederdi.
Millet işte benim de sahibim var derdi.
O işte BAŞBUĞ'du.
1980 den sonra Ankara”ya geldim.
Genç bir gazeteci olarak AP eski Genel Başkan Yardımcısı ve Türk Milliyetçilerinin gönültaşı eski Sanayii,Çalışma ve Milli Eğitim Bakanı büyük Türk Milliyetçisi Ali Naili Erdem ile tanıştım.
Allah uzun ömürler versin.
Sayın Erdem Beni Demirel ile Güniz sokakta tanıştırdı.
Daha önce radyo ve TRT tv ekranda gördüğüm DEMİREL baba edası ile karşımda.
Elini öptüm,o benim elimi sıktı.
Hal natır sordu.
O gün dedim hakikaten BABA olmak kolay bir iş değil dedim.
Erzurum”u benden karış karış sordu.
Elinde bir kalem not alıyordu.
Döndü Ali Naili Erdem”e dedi.
Naili eğer 12 Eylül Darbesi olmasaydı bu gün Erzurum”da işsiz kalmayacaktı.
Benim oraya düşündüğüm Tarıma ve Hayvancılığa dayalı iki fabrika hizmete girecekti.
Siyasi yasaklı olan bu değerler o gün bile Milleti ve Devleti düşünüyorlardı.
Demirel sanki bir gün iktidar olacakmış gibi her gün Türkiye”yi geziyor ve Milletin dertlerini dinliyor du.
Onun adının anılması ve medya da zikredilmesi yasaktı.
Ama o milleti zarar görmesin diye kendisine bir lakap takmıştı.
BİRBİLEN…
En çok biz medya mensuplarını sevindirdi.
Çünkü meslek büyüklerimiz ve biz genç muhabirler Demirel ismini yazdığımız zaman yargılanıyorduk.
O seçim otobüsünün üstünden öyle eğilirdi ki sanki izleyenler ile el ele değecekmiş gibi.
Gittiğimiz her ilin sorunlarını hiçbir şeye bakmadan tek tek anlatır halkın nabzını iyi tutardı.
ECEVİT kendi KARAOĞLAN lakabıyla seçmen kitlisini peşine takmıştı.
Ama hep sabrederek ve azimle çalışarak 1997 ye kadar gelip iktidar olup Başbakan oldu.
Siyasi hayatında hiçbir şaibeli işe karışmamış dürüstlüğü ile tanınırdı.
ERBAKAN kendi ideolojisi ile kendi siyası yelpazesinde kendi seçim kitlesine hakim idi.
Ama Devlet ile hiçbir zaman problemi olmadı.
Başbakan iken Başbakanlık konutunda mollalarla yediği iftar yemeğini kendisine son dakika haber verildiğini daha sonra bizzat Güven hastanesine giden gazetecilerden birisi olarak bize ifade etmiştir.
FETÖ cuların oyunu olduğunu söyledi.
Hayatta hiçbir gün terörist başı Fetullah Gülen ile bir irtibatı olmadığı gibi ondan nefret ederdi.
Hoca olmak kolay değil.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; liderin takipçileri üzerinde bıraktığı etki yani liderin insanları etkilemesi, kitleleri harekete geçirmesi çok önemlidir. Bir anlamda lidere hayran olmanın altında aslında liderin kitlelerin duygularına dokunarak kişileri etkilemesi ve dolayısıyla harekete geçirmesi yatıyor.
Diğer yanda güvenilir, vizyoner gibi özelliklere sahip olmak tabii ki önemli… Ama bu özelliklerle birlikte asıl kitleleri harekete geçiren tam da duygulara dokunduğu andır denilebilir.
Liderlik kolay bir iş değil.
Meral hanım şimdi Demirel taktiğini uyguluyor.
Halkın esnafın ayağına gidiyor.
Onun için gün gittikçe oyları da yükseliyor.
Bakanlıklar da dürüst çalışan Bakan yardımcıları tek tek Bakanların isteği ile görevden alınıyorlar.
Daha Sağlık Bakan Yardımcısı Prof.Dr.Muhammed Güven ,şimdi ise Tarım Bakan Yardımcısı Mustafa Aksu.
Aksu o bakanlık ta miliyonlarca usulsüzlüklere müdahale etmiş ve Bakana bildirmiş idi.
Ama bunları yapan Bakanın yakınları olunca Bakan Yardımcısı görevden gidiyor.
Yani usulsüzlüklere göz yumacan.
Bunların da hesabı bir gün gelir görülür.
Rahmetli DEMİREL derdi.
Keser döner sap döner bir gün hesap döner.