Bu sistemden AK Partinin önde gelen kurucu isimleri dahil,TBMM AK Parti grubu bazı Milletvekilleri de memnun değil.
Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen alaturka modelden kurtulması için muhalefetin oluşturduğu 6’lı masanın hayati bir öneme sahip olduğu muhakkak.
Zira bütün toplum kesimlerinin bizzat yaşayarak öğrendiği gerçek şu ki bu sistem her geçen gün Türkiye’yi tarifi imkansız bir çöküşe götürüyor. İktidarı destekleyen kesimler dahil işlerin iyi gitmediğinin farkında, ancak çıkışın nasıl gerçekleşeceği konusunda zihinler çok net değil.
Bir görüşe göre, bu toplumda kimlikler sosyolojik bir gerçekliğe tekabül etmektedir, dolayısıyla seçmen tercihleri de kimlikler üzerinden şekillenecektir.
Bir başka görüşe göre ise, yapılan bütün seçimlerdeki seçmen tercihleri dikkate alındığında görülecektir ki insanlar, partileri ya da kişileri (mesela cumhurbaşkanı adayını) ait oldukları çevreye ve kimliklerine bakarak değil, ekonomik refahı sağlayabileceğine inandığı vaatlerine ve değişim söylemlerine bakarak karar vermektedirler.
Kuşkusuz Türkiye gibi muhafazakar özellikleri baskın olan bir toplumda kimliklerin tümden etkisiz olduğunu söylemek elbette mümkün değil. Ama bir gerçek var ki Türkiye’de seçmenlerin büyük bir bölümü yapılan bütün seçimlerde tercihlerini yaşadıkları ekonomik sıkıntıları ve özgürlüklerin önüne konular barikatları dikkate alarak yapmışlardır.
2002 yılında sandıkta yaşanan siyasi depremi hatırlayalım; ekonomide iktidarlar başarısız olmuş, 28 Şubat vesilesiyle özellikle muhafazakar kesimler, getirilen anlamsız yasaklarla ciddi mağduriyetler yaşamışlardı.
Ancak bütün bunlara rağmen AK Parti, o dönemdeki söylemlerini sadece yaşanan mağduriyetler üzerine değil, tam aksine genel anlamda ülkede yaşanan ekonomik kriz, demokrasi ve özgürlük açığı üzerine bina etmiştir. Daha da önemlisi AK Parti o dönemde ekonomik refahı bütün toplum kesimlerine yaymayı vaat eden güçlü bir söylemle ortaya çıkmıştır. Buna Avrupa Birliği normlarını da ekleyerek ekonomik kalkınma ile demokratik kalkınmayı çok net ifadelerle topluma sunmuştur.
Unutmayalım, 2002 seçim çalışmalarında AK Parti Genel Başkanı olan Tayyip Erdoğan meydanlarda “Ayasofya’yı açacağız, her mahalleye İmam-Hatip okulu yapacağız, büyük camiler inşa edeceğiz” benzeri seçim vaatlerinde bulunmamıştır. Mesela, 2002 seçim beyannamesinin hiçbir yerinde başörtüsü yasağı ile ilgili bir cümle yoktur. Çünkü esas olan bütün kesimlerin özgürlüğüdür, AK Parti de aynen öyle yapmış ve 2002 seçim beyannamesinde şu vaatlerde bulunmuştur: “Temel hak ve özgürlükler konusunda, toplumun değişik kesimlerinin sorunlarına ve taleplerine karşı duyarlı olacak, bu alanda зifte standartlara, kısır çekişmelere ve siyası istismarlara izin vermeyecektir.”
Kısacası 2002’de AK Parti’yi iktidara getiren o günlerde yaşanan ekonomik sıkıntılardır, özgürlüklerin üzerindeki baskılardır. Dolayısıyla AK Parti 2002’de dini siyasette asla bir araç olarak kullanmamış, hatta “Milli Görüş gömleği”ni çıkardıklarının altını çizerek siyaset yapmıştır.
Hatırlamak gerekiyor ki AK Parti ekonomi ve demokraside hatırı sayılır adımlar attığı yıllarda başarılı olmuş, dini değerleri siyasetin merkezine yerleştirerek dini araçsallaştırdığında ise halk nezdinde itibar kaybetmeye başlamıştır. Şimdi yaşanan tam da böyle bir durumdur. Ne yazık ki aklı ve bilimi devre dışı bırakarak ekonomide fantezilere itibar eder hale geldiği için ülke bugün derin bir yoksulluğa mahkum olmuş, doğal olarak çaresizliğe düşen AK Parti’nin elinde dini değerleri siyasi aparat olarak kullanmaktan başka bir imkan kalmamıştır.
İşte tam da bu noktada muhalefet, yani 6’lı masayı oluşturan liderler, ayakları yere sağlam basan stratejiler üreterek ekonomik krizin altında ezilen insanlarda güven oluşturacak hedefler sunmakla mükelleftirler.
Ancak muhalefetin en zorlu sınavı aday belirlemedir… Bu süreçte belki de en dikkat edilmesi gereken; ideolojik darlıklara, kimliksel yanılsamalara fazla takılmadan toplumun somut beklentilerine odaklanmaktır. Ve aday kim olacaksa, o isim ekonomik refah ve demokrasi vaatleriyle meydanları inletmelidir.
Tekrar hatırlatalım; AK Parti 2002’de topluma kalkınma, zenginleşme, demokratikleşme vaat ettiği için iktidar olmuş ve bu hedeflere sadık kaldığı müddetçe başarı grafiği yükselmiştir. Şimdi bu özelliklerini kaybettiği için de kaybediyor…