Bu köşe yazımı size hem gazeteci olarak hem de vatandaş olarak ülkemizde hukuksal reformun neden gerekli olduğunu ve cezaevlerindeki sıkıntıları gündeme getirmek için kaleme alıyorum.
Malum geçen sene suçsuz yere, yazdığım yazılardan dolayı bana komplo kurularak cezaevinde 53 gün misafir olarak kalmıştım.
Zaten gazeteci olup ülkemizde cezaevinde yatmak alışıla gelir bir durum olarak karşımıza çıkıyor.
İşte bu kapsamda geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gündeme getirdiği 'Hukuk Feformu' ve bu reformun içeriğindeki düzeltmelere sonuna kadar katıldığımı belirtmek isterim. Ayrıca bu reformun yanında cezaevlerindeki sıkıntıların çözülmesi için de ayrı bir reform yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca kadına şiddet olaylarından dolayı cinayetlerin artması ve hukuksal tebdilerin daha genişletirilerek alınması gerekmektedir.
Elbette caydırıcı cezaların da kaçınılmaz olarak alınması gerektiği bir başka husustur.
Bunun nedenle de köşe yazımı sonuna kadar okuduğunuzda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Ayrıca ülekemizdeki hukuk reformu ihtiyacı sorunu başta olmak cezaevlerinin de sıkıntıları ve sorunlarının çözümü için başka diğer siyasi partilerin de;
Mhp Genel Başkanı Devlet Bahceli,Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ,İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener,Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan,Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu,Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu,Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici,Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan ve diğer siyasi partilerde bu konuları gündeme getirerek konuların çözümü için adım atmaları gerekektedir.
Kamuoyunda da bu konular ile ilgili özellikle 'Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlalleri' ile ilgili hala çok büyük sorunların yaşandığını hukuksal alanda yapılan yanlışlardan ve yine cezaevinde de mağdur olan tutuklu mahkumların yargılamaların yapıldığı kişilerle ilgili hali hazırda sıkıntılar devam ettiğini söylemek gerekmektedir.
Bu kapsamda özellikle uzun tutuklu kalan (tutuklu ve mahkumların) kişilerin hak ve özgürlüklerin korunması kapsamında ciddi sıkıntılar hali hazırda hala devam ediyor.
Gerçi Adalet Bakanı Abdulhamit Gül bu konuyla ilgili tutuksuz yargılamanın asıl olduğunu söylese de uygulamada hakimlerin verdiği kararların hiçte öyle olmadığını canlı şahit olarak görmekteyiz.
İşte size Bursa E Tipi Kapalı Cezaevinde şahit olduğum bir tutuklunun yaşadığı hak mahrumiyetini aktarıyorum!
Bahsedeceğim tutuklu kişi İ.... Y... isimli bir vatandaş. Bu vatandaş ile ilgili iddia o dur ki çalıştığı kurumla ilgili görevini kötüye kullanma ile ilgili bir kişinin beyanı önce gözaltına sonra çıkarılan nöbetci mahkeme ile tutuklu yargılanması için cezaevine gönderilir.
Neden tutuklandığını anlamayan bu kişi bu tutuklanma sonrası kendi avukatının beyanına göre dosyada hiç bir delil olmamasına rağmen boşu boşuna tutukluma olduğunu ve ilk mahkemede serbest kalacağını zanneder.
Ama gelin görün ki bu ilk mahkemeye bu suçsuz yere yatan kişinin dosyası iddaneme, yani davaya bakan savcı yetiştiremediği (veya başka nedenlerden dolayı) için işte burası çok önemli 4 ay sonrasına yetişir.
Ve sonrasında bu kişinin mahkemesi 1 ay ertelenerek Asliye Ceza Mahkemesi’ne gün verilir.
Peki bundan sonra ne olur dersiniz?
Evet bu kişi ilk duruşmada benimde başıma geldiği gibi serbet bırakır.
Şimdi sormak lazım madem bu kişinin suçu kesin kesin değil veya deliller tam yok neden bu kişi 5 ay cezaevinde tutuklu kaldı?
Bu kişi bu olay sonrası yaşadığı travmayı nasıl atlacak?
Yine bu kişi ailesiyle ilgili bu olaylardan sonra ya istemeyen olaylar çıksaydı sorumlusu kim olacaktı?
Şayet bu kişi işinden aşından olsaydı bunun hesabını kim veya kimler verecekti?
Bu soruları daha da artırabiliriz ama olan olay ile malesef bu kişinin boşu boşuna 5 ay Bursa E Tipi Kapalı Cezaevi’nde yatmasıyla kalmış oldu.
İşte bu yaşanan olay sonrası hani masumiyet karinası ve nerede İnsan hakları yasası sorusu da akıllara gelen bir başka cevaplanması gereken konudur.
Yine bu yaşanan olayda bir kez daha gördük ki özellikle nerdeyse basit yargılama konusu olabilecek yani katolog suçlar (adam yaralama,gasp, uyuşturucu satma,dolandırıcılık) haricinde olan suçu bile ispat edilmemiş kişileri şüpheli olmalarına rağmen tutuklu yargılanabiliyor.
Sonuçta bu yaşanan olaylardan sonra kişilerin hukuka güveni ve inancı maalesef bitiyor.
İşte hukuk reformunun bu alanda acil yapılması gerekiyor.
Öncelikle tutuklu yargılama tebdir olarak nadir olaylarda alınsa da asıl yargılamların tutuksuz olması gerekteğini ülkemizde yaşanan kötü olaylardan dolayı bir kez daha görmüş olduk.
Ayrıca yine hukuk reformunda yargılamaların ivedikle en hızlı şekilde yapılması ve karara bağlanarak gerekmektedir.Yoksa dediğimiz gibi hukuka güven her gecen yıl azalar mağdurların sayısı artmaktadır.
Bu yaşanan hukuk sıkıntılarına bir başka olay ise kadınların maruz kaldığı kadına şiddet olayları sonrası yaşanılan haberlerdir.
Bizler de gazeteci olarak görüyoruz ki kadına karşı, yapılan şiddet sonrası kadının korunması ve hukuksal olarak caydırıcı kararların alınmadığından dolayı malesef kadın cinayetleri her geçen gün artarak devam etmektedir.
Kadının şiddete maruz kalması sonrası adli kolluk güçleri tarafından serbest bırakılan koca bunu hazmedemiyerek eşine (can güvenliği sağlanamadığı için) saldırmakat ve hunharca katletmektedir.
Bu noktada hukuk reformundan kadın cinayetlerinin azalması için gerekli yasal düzenlemelerin alınması gerekmektedir.
Yoksa kadına şiddet uygulayan eşi karakolda gözaltına alıp sonra serbert bırakılması veya şikayetçi olan kadının nöbetçi mahkeme kararı ile eşininin serbest bırakılması ile bu konuların artık çözülemeyeceğini idrak etmemiz gerekiyor.
Bakınız size Avrupa’daki Almanya,İngiltere ve Fransa gibi bazı ülkelerde uygulanan yargılama usulleriyle ilgili bilgileri aktarmak isterim.
ALMANYA’DAKİ YARGILAMA USULÜ
Almanya’da tutukluluk kurumu, sadece sürmekte olan usulüne uygun bir ceza muhakemesi sonucunda verilecek olan hapis cezasına ilişkin mahkeme kararının infazının güvence altına alınmasını sağlar.
Bundan başka bir nedenle zanlı tutuklanmamalıdır.
Almanya’da hürriyeti bağlayıcı bir ceza veya hürriyeti bağlayıcı tedbire ilişkin bir
mahkeme kararı olmadığı sürece, kural olarak tutukluluk hali altı aydan daha uzun olamaz. Ancak, Eyalet Yüksek Mahkemesi bu sürenin uzatılması yönünde karar verebilir.
FRANSADAKİ YARGILAMA USULÜ
Paris idare mahkemelerinde ortalama karar verme süresi 5 ay 18 gündür.
Fransız idari yargı sisteminde, uygulamada karşılaşılan bazı sorunlar nedeniyle davaların yapısına göre üçlü bir ayrıma gidilmektedir. Buna göre; bazı davalar için hızlı yargılama yapılmaktadır. Bu nedenle, çok sayıda dosya yaklaşık 48 saat içinde sonuçlandırılmaktadır.
Bu davalar, tek hâkim tarafından çözümlenen dosyalardan oluşmaktadır. İkinci olarak, Paris idare mahkemelerinde, barınma, ev hakkı ve göçmenler ile ilgili uyuşmazlıklardan kaynaklanan davalar bulunmaktadır ki bu davalar ortalama 2 ya da 3 ay içerisinde sonuçlandırılmaktadır.
Üçüncü olarak ise, bir yılın üzerinde karara bağlanan uyuşmazlık çeşitleri bulunmakta olup, bu uyuşmazlıklardan kaynaklanan davalar Fransız idari yargı sisteminde normal dava olarak adlandırılmaktadır.
Fransız idari yargı sisteminde dosyaların acil olup olmadığına göre farklı yargılama usulleri uygulanmaktadır. 2000 yılında getirilen bir kanun ile yapılan düzenleme ile hâkim, bir idarenin “temel özgürlükleri açıkça kanuna aykırı olarak ve ağır biçimde ihlal” ettiği “acil durumlarda” 48 ve 72 saat içerisinde idarenin tutumuna son veren bir karar alabilmektedir. Etkin yargının teminatı olan bu çok hızlı usulün uygulanması, çok nadiren bir araya gelebilen dört unsurun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır;
1. Acil olma niteliği,
2. İhlalin ciddiyeti,
3. Kararın alenen yasadışı olması,
4. Sıradan bir hakla karıştırılmaması gereken temel özgürlüğün sınırlandırılmış olması.
İNGİLTEREDE YARGILAMA SİSTEMİ
İngiliz Medeni Hukuk Sistemi içerisinde takip edilen prosedüre ilişkin olarak Hukuk Muhakemeleri Usulü Kuralları ( The Civil Procedure Rules-CPR), 1998 yılında yasalaşmıştır. Medeni Usul Hukuku Kuralları tüm davalarda mahkemelerin adil bir şekilde karar vermesini amaçlar.
Bunun içinde;
Tarafların eşit şartlarda olmasını sağlamak;
Davanın önemi, konuların karmaşıklığı ve her bir tarafın maddi durumu ile orantılı olarak davayla ilgilenmek;
Davanın hızla ve adil bir şekilde ele alınmasını sağlamak da vardır.
Bu, CPR' nin "her şeyin üzerinde tuttuğu objektiflik hedefi" olarak bilinir.
Yüksek Mahkeme tarafından ele alınan tipik bir davaya ilişkin yargılama, dava dilekçe formunun mahkemeye sunulması tarihinden itibaren yaklaşık 12-18 ay sürer.
İşte bazı Avrupa üyesi ülkelerdeki yargılama usülleri ile ilgili bazı bilgileri sizlere aktardım.
İşte ülkemizde de yukardaki Almanya,İngiltere ve Fransa’daki ülkelerdeki yargılama usullerinde yapıldığı gibi tutuksuz yargıların yapılması ve mahkemlerin en hızlı sürede karar vermesi gerektiğini görüyoruz.
Ülkemizde de bu alanda acil biçimde hukuk reformu yapılması gerekmektedir.
Bu arada unutmadan ülkemizdeki yargılamalardaki sıkıntıları söylerken hakim ve savcılarımızın üzerindeki dosyaların fazla olduklarından dolayı bu yükün de ivedikle azalması için Adalet Bakanlığı’nın acil bir çalışma yapması gerektiğini eklememiz gerekmektedir. Yoksa yargılama süreçlerinde hakim ve savcıların üstündeki yükler fazla olursa kısa sürede yargılamarın hayal olacağını söylebiliriz.
CEZAEVLERİNDE DE REFORM KAÇINILMAZ !
Ülkemizde hukuk alanınla gerçekleşmesi gereken reformların yapılması herkes tarafından kabul edilen bir konudur.
Aynı sıkıntıların cezaevlerinde de olduğunu söylememiz gerekiyor.
Bu alanda da reform kapsmında acil adımlar atılmalıdır.
Suçsuz yere şüpheli sıfatıyla Bursa E Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmış birisi olarak oradaki yaşadığım bazı sorunları sizlerle de anlatmak istiyorum.
Bu yaşadığım sıkıntıları ve sorunları birlikte yaşadığım ve kendi isimlerinin yazılmasında behis görmeyen Ferit Ardil,Sedat Erbağ ve Mehmet Yavuz'un da onayladığını da belirmek isterim.
Zaten Bursa gibi metropol bir şehirde olan kapalı cezaevinde bu sıkıntılar varsa diğer illerdeki sıkıntılarını varın siz düşünün!
Öncelikle Bursa'da bulunan E Tipi Kapalı Cezaevinin 1986 yılından kalma eski bir binada mahkumlar kalıyor.
O dönemin teknolojik altyapısı ile yapıldığını ve hala hazırda binada ki nerdeyse tüm demirler oksitlenmiş yataklar,banyo ve tuvalet kapıları bile kullanılmayacak bir hale gelmiş.
Gerçi Bursa E Tipi Kapalı Cezaevi’nin yıllardır yeni yerine taşınacağı iddia edilse de Bursa'daki çok başlı siyasetin olmasından kaynaklı hala yeni yerinin belli olmaması ve daha temeli bile atılmaması da ayrı bir garebettir.
İşte bu kadar eski binada yaklaşık 100 koğuşlu, bir hapishanede normal koğuşlarda 20 ranzalı yataklar olmasına rağmen 50-60 mahkum koğuşlarda bulunduğunu; mahkumlerın kiminin yerlerde kiminin de değişimli yatakları kullanarak cezalarını infaz ettiklerini görmekteyiz. Bu arada Bursa E Tibi Kapalı Cezaevi’nde yaklaşık 4 bin mahkum ve tutukluya ev sahibilipi yapmaktadır.
Böyle bir uygulamaların olması malesef insan haklarına da aykırı bir durumdur.
Yani bu olaylardan dolayı zaten cezaevlerinde ceza içinde ceza sistemi uygulanıyor diye genel bir bakış var.
Kişiler yanlış yaptığı suç veya suçlardan dolayı bir anlamda ıslah olmaları için cezaevlerine giderken tam tersine daha çok suç makinesine dönme durumları hasıl oluyor.
Zaten mahkumların çoklu ortamlarda biribirinden farklı suçlardan olan kişilerle birlikte olmaları da ayrı bir tıtajededir.
Kişi veya kişiler bu ortamda daha nitelikli suç örgütü kurma planları yapmasına sebep olabiliyor.
Hele hele biraz sonra anlatacaklarımı duyunca cezaevine giren birisinin sonrasında suç işlemesini teşvik ettiren olayların yaşandığını göreceksiniz!
İşte onlardan bazı konu başlıkları;
-Cezaevindeki koğuşlarda en az 2 katı mahkum kalması,
-Revire ve hastaneye gitmek isteyen mahkumların çok zorda olmadan doktora gönderilmemesi,
-20 kişilik koğuşlarda 50 kişi kalırken koğuşlarda 1 banyo ve 1 tulavetin olması,
-Mahkumların kaldığı koğuşların elektrik ve kırılan demirbaşların ücretinin mahkumlardan tahsil edilmesi,
-Tek kişilik mahkum hücrelerde gerekli yatak,yastık ,bantaniye ve temizliğin olmamasından dolayı sıkıntılar ,
-Haftada 1 kez telefon görüşmesinde 15 dk sadece bir kişiyle görüşmeye izin verilmesi,
-Mahkumların aile yakınlarının getirdikleri eşya değişimin 3-4 ay sonra kabul edilmesi,
-Mahkumların ihtiyacı özel kantin ihtiyaclarını hafatada sadecce 1 gün yapılması,bazı malzemelerin kantinde olmaması,
-Mahkumların Adalet Bakanlığı veya Ankara'ya gönderdiği dilekçelerin gitmemesi veya gönderilmemesi,
-Cezaevlerinin temizlerinin Adalet Bakanlığı personellerinden yapılması gerekirken her koğuştaki mahkumların yapması,
-Özellikle Bursa'daki E Tipi cezaevinde sabah ve akşam sadece 1 saat sıcak suyun verilmesi,
-Yine mahkumların kendi paralarıyla istedikleri simit ve boğacaların böceklerin üstünde veya altında gezerek uygunsuz ortamlarda yapılması,
-Cezaevlerinde bulunan eski mahkum taşıma araçların hala kullanılması,
-Cezaevlerinde bulunan koğuşların havandırma ve ısınma sorunu ile ilgili sıkıntılar,
(20 kişinin yatacağı koğuşta 50 kişi yatarsa ne olur düşünün).
İşte cezaevlerinden birisi olan Bursa E Tipi Kapalı Cezaevi’nde yaşanlan sıtıklar ve sorunlarla ilgili bazı konuları sizlere aktardım.
Bu alanda önemli reform kapsamında adımlar atılması şart.
Özellikle yeni cezaevlerinde mahkumların çoklu ortamlardan ziyade ikili üçlü gruplar halinde cezalarını infaz ettikleri ortamlar oluşturulmalıdır.
Bununla ilgili İstanbuldaki Silivri Cezaevi’nde yeni yapılan cezaevinde buna benzer uygulamaların olduğu söyleniyor.
Bu kapsamda inşallah ülke genelinde cezaevlerindeki bu sıkıntıların çözülmesi için başta Cumhurbaşkanının talimatı ve Adalet Bakanı onayı ile bu alanda geniş kapsamda reform kapsamında adımlar atılır.
Yoksa bir kişi bir konudan suç işledi diye insalık dışı uygulamalara veya cezalara da maruz kalması kabul edilebilir bir uygulama değildir.
Zaten bu yanlış uygulamalar sonrasında Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahmesi tarafından dönem dönem cezalandırılmaktadır.
Evet bu köşe yazımda sizlere ülkemizdeki hukuk sitemindeki ve cezaevlerindeki bazı sıkıntıları ve gördüğüm sorunları sizlere aktardım.
İnşallah en kısa zamanda ülkemizde hukuk anlamındaki reformlar ve cezaevlerinde daha yaşanabilir bir yer olarak düzenlemeler yapılarak uygulanır.
Malum adalet mazlumu korunumuyorsa ise o adalet değildir.
Sözlerimi Ömer Hayyam'ın o güzel dizeleri ile bitirmek istiyorum.
'Celladına aşık olmuşsa bir millet,
İster ezan ister çan dinlet,
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
Müstehaktır ona her türlü zillet.'